28 Kasım 2013 Perşembe

ÖĞRENCİ, SINAVDA NİÇİN BAŞARISIZ OLUR?

Öğrenci, sınavda başarısız olur.
Niçin? Neden ki? Sebep ne ola?
...
Çünkü yalnızca sınava çalışır.
Yalnızca sınava çalıştığını sanır.
Sınava çalışırken yol bilmez.
Yön-yöntem bilmez, ara vermez.
Bir yığın sorumlu olunan metni elde eder.
Bir tutam gelir, kendine güvenir, başkalarına bakıp aldanır.
Düşünür ki; bu metinlerle bir kaç saat uğraşsa anlar, algılar.
...
Başlar okumaya saatler geçer, metin yarı olmaz, elden bırakır.
Bırakmayıp dirense, inat etse, farketmez, yalnızca sayfalar aktarılır.
Beyin almaz, zihin algılamaz, kafa şişer, göz düşer, gönül biter, baş yana yıkılır.
Değil sınava çalışmak, soruya çalışmak bile mukadder olmamıştır.
...
"Soruya çalışmak", "Hangi soru çıkar, bu soru çıkar mı?
Onu sormaz. Geeeç. Bunu sormaz. Geç boş veer. 
Ya şunu? Iııh. Bunu soracağını hiç zannetmem. Bittiii.
Ne kadar kolay ve hızlı çalıştık. Yaşasın."
Hiç olmazsa böyle metin taranmış olur. Bir umut olur: 
"85-90 demeyelim ayıp olmasın da 70-80 alırız." edası 
...
Sabah-ı şerifler hayrola. Sınav saatine yarım saat kala.
Uyku kanmaz, göz kapağı şişer, inmez, yarı açılır, yarı açılmaz. 
Kafa 10 kilogramdır. Ağırlığı tonlarca basar, zorla gövdede taşınır.
...
Zorla salona yetişir, sağa sola yıkıla, yamula.
Zoraki yalancı tebessümler, içinden bini bir, biri bin küfürler.
...
"Ne sorar bu adam", ya da "ne bileyim bu ka(rı)dın".
"Hay Allah! Kafamda hiçbir şey yok" vesveseleri.
...
Kafa yok, kafada bir şey yok, öğrenci kendinde yok.
Kimsede bir şey yok. Bir şey kimsede yok.
Hoca canavar gibi görünmeye başlar gözünde.
Vampir: Sivri dişler. Öğrenci düşmanı, yemeye hazır.
Zaten hakkında hiç iyi şeyler rivayet edilmemiştir.
...
Ve sınav kağıdı.
Sorular üçer-beşer sökün eder üstüne.
Yana çekil, kenara kaç, kurtulmak mümkün değil.
...
Süre bitti, umut gitti, dönem yitti, sene yetti.
...
Sağlık olsun. Ölüm yok ya ucunda. 
...
Soruya çalışan öğrenci sorun yaşar, başaramaz.
Çıkacak soruya değil, çıkmayacak soruya çalışan öğrencidir bu.
Sınava çalışan öğrenci sorun yaşar, başaramaz.
Sınava çalışırken, çalışamayan, zamanı yetmeyen öğrencidir bu.
...
Bu sınav, gerçekten, bir günde çok çok rahat başarılacak olsaydı;
Dersler, bölümler, kısımlar, konular, bir gün öncesinde ve bir günde verilirdi.
...
Ne yapmak gerek/ti?
Ne yapan başarılı olandı?
Derslere, bölümlere, konulara çalışmak.
Derslere, bölümlere, konulara çalışan.
...
Başarılar daim olsun.
28 Kasım 2013                      Bayram Dalkılıç

26 Kasım 2013 Salı

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN GENEL SORUNU

Türkiye'de Üniversite birileri için altın saray, Rektörlükler ve  Fakülteler altın kafes, öğrenciler de şehir halkı için "altın yumurtlayan tavuk"tur.
Fabrikaya ve işletmeye gerek yoktur.
Öğrencilerin çoğu da öyle mankurtlaştırılmıştır ki, 35 yaşına kadar doğal bütün ihtiyaçlarını ailesinden veya kredi ile karşılayan bir miktarı bulabildiği için yüksek lisans ve doktora dönemi dahil bir iş sahibi olmayı ertelemektedir.
Öğrenciliği, bir meslekmiş gibi uzun bir sürece yaymakta bir mahzur görmemektedir.
"Öğrenci" olduğu için kendi açısından da hükümet açısından da sorun teşkil etmemektedir.
"İşsiz" sınıfına dahil edilmemektedir.
O da bir işte çalışsa bile "öğrenci" olarak harcadığı (ailesinden elde ettiği miktarı) asla aylık olarak tasarruf olarak biriktirip kendi öğrenciliğini sürdüremeyeceği için halinden memnun görünmektedir.
Herhangi bir konuda 18 yaşını aştığını ve devletin kendisini reşit kabul ettiğinin bilincinde olan bu öğrenci birey, kredi, yurt, burs müracatlarında kendisine sorulan "velinin maaşı" ya da "ailenin aylık kazancı" konularında apışıp kalmakta. "Ben reşid ve bağımsız bir bireyim ve ihtiyacım var" demeyi asla düşünememekte ve müracatlarından sonuç alamamakta, almayı düşün/e/memekte; hatta bu durum işine de gelmektedir.
Değilse; küçük bir sorunda hak arama ve şikayet pozisyonu alan gençler, niçin yurt, kredi ve burs talepleri konusunda hak ve taleplerini tekil ve ya toplu olarak dile getirmemektedirler.
Yurt yerine stüdyo dairelere bin liralar, bahçe ve çatı katlarında sağlıksız koşullardaki imkan/sızlıklara 700-800 liralar vermeyi tercih etmektedirler.
Bilinç/lilik sorunu vardır bu işin içinde.
Sorum/luluk ve özgür irade sorunu vardır bu işin içinde.
Şu dönemin yetişkin çocuklarının az da olsa bir kısmı, iş sorumluluğu zoru ve zorunluluğundan yılgınlık psikolojiyle anne ya da babalarının ölmesi sonrasında bekarlıktan yırtıp emeklilik maaşlarından pay almaya bilinç oluşturmuştur zihinlerinde.
Çünkü çalışsa ve evli olsa her ihtiyacının karşılanması sonrasında bu şekilde alacağı miktarın kalmayacağının bilincini, "her şeyimiz, çocuklarımız için, biz onlar için varız, gerekirse ölürüz" gerçek ve mecazi anlatımlarının "ne olursa gider" anlayışı pompalayan psiko-pedego ontolojisi üreten aymazlık anlayışının aylaklık üretmesiyle "eğitimin bir disiplin olduğu ve bir disiplin gerektirdiği" algısını bozarak her zaman kendilerine danışma ve se/ans pozisyonuna memur ve mecbur etmişlerdir.
Darlık ve yokluk zamanlarının insanlarının asla bilmediği ve tanımadığı; dönem çocuğunun ve gencinin ise hiç uzaklaşmadığı, hep içinde sıkışıp bunaldığı "stres ve yoğunluk psikolojisi ve kompleksi", boşuna icad edilmiş değildir.
08.10.2013                              Bayram Dalkılıç

"Ağır Gerçekler"

"Ağır Gerçekler" 
2 yıl önce 2. sınıflarında (şimdi 4. sınıf mezun adayları) öğrencilerime Felsefeye Giriş derslerini alıyorlarken, "kendilerine acıdığımı!, en çok da kendilerine öğrenci olacaklara acıdığımı!" belirttiğimde kendileri de beni "haklısınız" diyerek onaylamışlardı. 
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olacaklardı 3 sene sonra ve felsefeye giriş dersinin diğer bölümleri konusunda olduğu gibi, eğitim felsefesi, ahlak felsefesi, siyaset felsefesi, devlet felsefesi bölümlerinin da zor geldiğini ve bazı kısımlarını anlamadıklarını söyleyip tabir uygunsa mızmızlanıp, sızlanıp duruyorlardı.
İşlerinin zor olduğunu, ancak bundan yılmamaları gerektiğini, branşlarının adı tartışmaya açık bile olsa branşlarını oluşturan kavramların, "din", "kültür", "ahlak" ve "bilgi" olduğunu ve bu dört kavramın dört ağır ve anlamlı kavramlar olduğunu, bunun bilincini taşımanın ağır sorumluluklar getirdiğini ve gerektirdiğini anlatmıştım ve anlaşmıştık.
Onlara sınavda 3 yıl sonra mezun olacaklarını dikkate alarak "Bir Din Kültür(cünün)-ü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeninin- Ütopyası: 2015" hakkında yazmalarını istemiştim.
Bir kısmı isteneni algılayamasa da güzel yazılar gelmişti.
Mezuniyetlerinden önce derli toplu olarak yetiştirebilirsem, onlara kitap olarak armağan edeceğim.
Eğitim-öğretim-öğrenci derdi çekmeye ve sancılarının güzel neticeler doğurmasını umut etmeye devam dileklerimle.
Bayram Dalkılıç

DERSANEYE İLİŞKİN HÜKÜMETLERİN PARADOKSLARI

DERSANEYE İLİŞKİN HÜKÜMETLERİN PARADOKSLARI
Dersane konusunda devletin ve gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin paradoksları olmuştur: 
1. Öğretmenine konuyu/üniteyi anlattırarak ders anlatmayı mecbur kılar. Testli anlatımı ve test uygulamasını yasaklar. Sınavı test yapar. Alternatif sistem testli/denemeli yöntem uygular, çekici olur. 
2. Okulda resmi pozisyonu alabildiğine öğretmene ve öğrenciye zorlayıp uygular, öğrencinin ve öğretmenlerin bir eli daima ceket düğmesinde olur. Alternatif sistem bu konuda alabildiğine serbesttir.
3. Öğretmen-öğrenci ilişkileri okulda ve okul dışında oldukça resmi ve sertir. Alternatif sistem alabildiğine samimi ve arkadaşça bir öğrenici-öğretici ilişkisi geliştirir.
4. Okulda öğretmenin, öğrenciye okul sonrasının ve sonraki öğretim kurumunun ne ve neresi olacağı konusunda öğrenciye yön vermeye değil, neredeyse sormaya bile ya mecali kalmaz, ya kimisi umursamaz. Alternatif sistem, öğrencisinin seçeneklerine ve tercihlerine etki edecek düzeyin ötesinde ilgi ve bilgi düzeyinde öğrenciyi ve aileyi tanır.
5. Okul idarecilerinin çoğunun okul-aile birliği başkanlığı seçimi ve yakıt parası ve ihtiyaç söz konusuysa eğer, bununla ilgili toplantıların dışında veliyi görmek, tanımak ve okul civarında görmek istemez. alternatif sistem, öğrencinin ailesinin ev ziyaretleri dahil çok yakınına kadar ulaşır.
6. Okul, temel eğitimde, "Hayat Bilgisi", "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi", "Sosyal Bilgiler", "Fen Bilgisi", "Trafik Bilgisi", "Sağlık Bilgisi" vb. dersleri verir, ancak öğrenci Hayatı, Dini, Kültürü, Ahlakı, Bilgiyi, Doğayı, Toplumu, Trafik ve Sağlık konularını içselleştirerek bilmez, öğrenemez, anlayamaz, algılayamaz. Alternatif sistem, bu konularda öğrenciyi sınav sistemi ve sınav dışı hayat konusunda yetiştirmeye çalışır.
7. Ders zili çaldığında okuldan çıkmak/kaçmak için öğrenci can atar, alternatif sistemde dersten çıkan öğrenci belki de etüd almak için öğretmen arar/bakar.
Sonuç: Bu alternatif sistem, dersanedir.
Bunu devlet/hükümetler yaratmıştır.
Üniversitede bile zorunlu bazı dersler vardır, 1. sınıflarda.
Bu dersler tartışma gerektirse de her öğrenci için temel derslerdir.
Aynı dönemde ve sonraki dönem ve sınıflarda öğrenci, kendi branşının derslerini görür/görmelidir.
Alanında lisans eğitimine önem ve ağırlık vermelidir öğrenci.
Memuriyete ve Öğretmenliğe başlayacağı zaman sınavda yalnızca Türkçe ve Matematik ve Genel Kültürden soru sorulacağını öğrenen ve bilen öğrenci branş derslerine önem ve ağırlık verir mi?
Dinler mi dersleri?
Her türlü dersi ve branş derslerini verdiğin öğrenciye yalnızca Türkçe-Matematik-Fen ve Sosyal Bilgiler derslerinden sınav sorusu soracaksan yukarıda tek tek saydığım hayatın diğer temel alanlarını ilgilendiren dersleri ve öğretmenlerine öğrenci ve veliler/toplum önem verir mi?
Eğitim uzayı değil boşluk, küçük bir aralık kabul eder mi?
Arayışa bile girmeden alternatif sistem kendini oluşturur.
"Dersane" kavramı, "Dersane Kültürü" ortaya çıkar.
Dersane kavramında ve kültüründe kim başarılıysa ön plana çıkar.
Talep oluşturulur.
Arz olur, Arz olunur, talep doğar.
Arz taleple dolar.
Talep arzı doldurur.
Bitmez...
Bayram Dalkılıç