19 Eylül 2013 Perşembe

Felsefeyle fazla uğraşmak, müslümanı saf inancından uzaklaştırır mı? Felsefe'ye fazlaca bağlanmak insanı tanınmaz hale getirir mi?

Felsefeyle fazla uğraşmak, müslümanı saf inancından uzaklaştırır mı? 
Felsefe'ye fazlaca bağlanmak insanı tanınmaz hale getirir mi? 
2 saat önceKonya yakınlarında · 
  • “İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde doktora öğrenimi yaptıktan ve Durham Üniversitesi’nde ders vermeye başladıktan sonra, daha önce almış olduğum modern eğitim ile geleneksel eğitimim arasında bir çelişki hissettim. 1940’lı yılların sonu ile 1950’li yılların başlarında felsefe çalışmaktan doğan ciddi bir şüphe dönemi geçirdim.
    Bu, geleneksel inançlarımı darmadağın etti.'' (İslâmî Araştırmalar, Fazlurrahman özel sayısı, IV/4, Ekim-1990, 234)
    Yukarıdaki ifadeler Fazlurrahman'a ait. İslam Felsefesi üzerinde kafa yoran Mevlut Uyanik , Bayram Dalkılıç,Ismail Taş hocalarıma sormak isterim. Felsefeyle fazla uğraşmak, müslümanı saf inancından uzaklaştırır mı? Tıpkı Fazlurrahman'da olduğu gibi gelenek adı verdiği bütün birikimlere eleştirel gözle bakarak şahsı yıkıp darmadağın eder mi? Kısacası Felsefe'ye fazlaca bağlanmak insanı tanınmaz hale getirir mi?
    Not: Bu soruyu YÖK'ün son kararından sonra sorduğumu belirtmek isterim.

"Felsefe nedir? ve Felsefe çalışmanın anlamı" ile bağlantılı olarak bakılmalı ve cevaplanmalı.
Yaptığım felsefe araştırması ve felsefe çalışmaları, ne kadar felsefe çalışması olarak görülecekse ve görülürse; (buna alanın yetkilileri karar verir, verecektir) Düşünce tarihinde felsefe çabaları, din felsefeleri, Türk İslam Medeniyeti ve Modernlik anlamında asla bir uzaklaşma hissi duymak bir tarafa, böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi.

Kendi zaviyemden bakarak belirteyim: Bu bilim insanları ve felsefe üzerinde kafa yoranlar, yalnızca düşünce tarihinin geçmişinde kalmamış olup ayrıca düşünce tarihinde de yalnızca Yunan Düşüncesi ile ilgilenmekle kalmamışlardır. Çeşitli medeniyetler konusunda araştırma yapmaya çalışmışlardır. Ötesi bugüne ve geleceğe dair de sözleri ve projeleri olduğunu çalışmalarında ortaya koymaktadırlar.

"Felsefeye bağlanmak, insanı tanınmaz hale getirir mi?"

Gerçekten çok güzel bir soru bu! Şimdi "felsefe"ye bağlanmak" ve "insanın tanınması" ve "tanınmaz hale gelmesi" noktasında dörtlü bir durum var!

Ne kadar felsefeye bağlanıyorsam ve bağlandıysam; siz hiç benim kendimi kaybettiğimi ve tanınmaz hale geldiğimi duydunuz, gördünüz veya gözlediniz mi?
Felsefe, akılla ilgili, akıldan hareket eden bir yapı arzeden bir çaba ise insan kendini niçin kaybetsin ki! Kendisini bulur ve bilir ve tanır. "Kendini tanı" ifadesi üç durumu da ifade eder.

Verdiğiniz örnekte olduğu gibi öznenin ne tür bir felsefe çalışması içinde olduğunu okumak, çözümlemek ve değerlendirmek önem arzetmektedir. Geleneksel eğitimi ile modern eğitim arasındaki hissettiği çelişki, onun çalışmakta olduğu felsefe, hangi türden felsefe olursa olsun gerçektir, çünkü özne bunu bizatihi yaşadığını belirtmiştir.

Burada şöyle bir durum önemlidir: Hangi gelenek, hangi modern? Moderni açıklama yapılmasa bile anlayabiliriz; fakat yine de burada modernin tecrübe edildiği yer/ülke önemlidir.

Kendi adıma bu tarzda bir çelişki yaşayabileceğim bir geleneksel eğitim tecrübem olmadı benim. Türkiye tecrübesi (ve kısa da olsa Suriye tecrübesi) de olsa; hep modern tecrübeydi. Küçük de olsa bir geleneksel eğitim tecrübesi uzun süre devam etse(ydi) değil modern eğitim tecrübesi, modern olmayan anlamda bir felsefe okuması ile de çelişki yaşayabileceğimi/yaşayabilecek olduğumu söyleyebilirim. Ancak buna öğrenim hayatımda hiç izin vermedim.

Örnek olarak İHL'ye ilk başladığım ilk yıllarda, ilk yaz tatili için Köy'e döndüğümde, köy camisi kadrosuz imamının okuttuğu Cami kursunda ezberlerimi pekiştirmek için devam etmeyi düşündüğüm ilk tecrübemde imamın, bizi (İLHlileri) sevmediğini ve 25-30 yaşlarında birinin köydeki görevini elinden alacağımızı hissettirdiği irkiltme ve itibarsızlaştırıcı düşünce ve görüşlerinin olduğunu farkettim, işittim, yaşadım. Ve çocukların elif-bâ cüzlerinin ve Kur'an-ı Kerimlerin üzerinde durduğu rahlelerin altından 40-50 cmlik değneklerin kaydırıldığını işittim. Bunlar sadece yönteme dair verdiğim örnekler. Ve bunlar devletin memurları olacaklar, namazları bile sorunlu olur gibi yaklaşımlar vs. Dolayısıyla hiç devam etmedim. İnsani ve medeni değildi, benim öğrenmekte olduğum İslamla da hiç ilgisi yoktu.

Bu geleneksel eğitim örneği mi? Bir yöntem olarak bakılabilir belki. Kötü bir örnek olarak değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülebilir üstelik. Örnek kapsayıcı bir örnek değildir, denilebilir.

İşte verdiğiniz örnekteki öznenin tecrübesindeki çelişki noktalarından biri olan geleneksel eğitimde hangi konular, yöntemler ve örnekler vardı acaba?

Hiçbir geleneksel ve dini eğitim söz konusu olmasa bile "arıya, kuşa, ağaca, taşa Vahyeden" bana da kodlarımı yüklediğinde Kendisi, kendim ve çevrem konusunda yapmam ve yapmamam gerekenleri bana, "Kendini Tanı-Çevreni Tanı-Beni Tanı" dediğini çıkarabileceğimi ve bu kodlarla felsefe geliştirebileceğimi ve geliştirilebilineceğini düşünerek insanlığın tecrübesi olan medeniyetlerin birikimi olan felsefenin, hikmetin, düşüncenin ortaklıklar içerebileceğini ve tarihi bir birikim ve tecrübe olarak Yunanlıların Hind, Çin, Mezopotamya ve Mısır din ve medeniyetletinin sonuçlarından yararlanarak yeniden üretip geliştirdikleri felsefeyle uğraşmanın insanı kendini kaybetmeye götürebileceğini düşünmem ve kabul etmem mümkün değildir. Neden kaybetsin ki insan kendini.

İnsan kendini kaybedecekse; din ile, inanç ile, ibadet ile, muamelat ile de kaybedebilir.
Sözgelimi şöyle düşünebilir: "Kendisi gibi inananlar varken, böyle ibadet edenler dururken, şöyle takvalı ve geniş bir camiaya hitab eden biri varken ve bunun etrafındakiler çokken Cennet'e böyle olmayan, şunlar, onlar ve ötekiler mi girsin, girecek...vs."

Ve bir örnekle tamamlamaya çalışalım.
İnsan, Kur'an'da zikredilen Şeytan, müşrikler, İlahlık taslayanlar, dağları, taşları, otu, böceği putları ilah olarak telakki edinenler, inanç, ibadet, muamelat ve ahlak hakkındaki kötü örnekleri okuyor diye kendini kaybeder mi? Kaybeder mi kaybeder! Kendini kaybetmek için bunlarla ilgili verileri ve örnekleri okumaya ve anlatmaya gerek var mı? Hayır! Ancak "okunursa illa ki insan kendini kaybeder, kaybedebilir" diye okunmamalı, ilgilenilmemeli mi?!

Buradan hareketle İslam Tarihi, Medeniyet Tarihi okunmasını yasaklamak isteyenler çıkabilir mi? Neden olmasın!

Yalancı raviler ve mevzu hadisler mevzu bahis diye Hadis yasaklansın diyen olabilir mi? 40 Hadis ezberi 2 sure ezberine engel oluyor diye Hadis'in azaltılıp budanmasını isteyenler olabilir mi?
Anlamını bilmeyi, bilinçlemeyi engelliyor diye Kuran Kıraatine ve ezberine  karşı çıkanlar olabilir mi?

Tefsir'de İsrailiyyat söz konusu olabilir, hem İsrailiyyat'ı ayıklayabilmek için İbranca ve İncillerden tefsirlere yapılan sızmaları görmek ve ayıklamak için  Aramca, Yunanca öğrenmek ve bilmek gerek, öğrenmek ise çok zaman alır, bütçeye yazık etmemek gerek, bilen yoksa Tefsir'i kaldırmak gerek diyenler olabilir mi?

Ve Arapça, kaideler zor ve zaman alıyor, hem Kuranı anlamak için de ayrıntılı Arapça öğretmeye gerek yok diye Arapça dersini ıskalamak, derslerde meal anlatarak Arapça'yı işlevsizleştirmek isteyenler olabilir mi?...

Dersler önemli mi ya! Zaten bizim algımızda bir okul ve düzen değil diyerek dersleri zihinden ve gerçekten işlemeden geçiştirerek kaldıranlar olabilir mi? Neden olmasın!

Şimdi bütün bunlar ne ile çatışmadır. Kişinin kendini kaybederek gerçekleri ters yüz etmesi ve hakikati kalplaştırmasıdır.

Felsefe, hakikati içeriyor, Burhan üzere hareket ediyor, cedel, cedelimsi, hatabiyat, his ve hissiyat, çürük safsatalardan insanı uzaklaştırarak Gerçekle, gerçeklerle yüzyüze getiryorsa neden insan kendini kaybetsin ki! Bu anlamda filozof ve felsefecilerin katkıları olmuşsa onların milliyeti, memleketinini engelleyici bir rol oynaması mümkün olabilir mi?

Özellikle Aristoteles'in, kendine ulaşan birikimi, başta bilim sınıflamaları olmak üzere bilimlerin sistemleştirilmeleri ve başta "Felsefe-i Ûlâ" konusunda "Kendi Zatında Varolan Bir Düzen Koyucu" fikrine ulaştığı bilgileri içeren bir felsefe çalışması ve başka medeniyete katkı yapanların ürünlerinin incelenip araştırılması, insana neden kendini kaybettirsin ki! Neden çelişki yaşasın ki!

Ancak "İlahiyyat kavramına "ilahlar bilimi", "akılın ilahı bilimi", "aklın ilahlığı bilimi" anlamını yükleyip bu "İlahiyyat"ın da kendi ürünü olmadığını, dini saptırmak için kasıtlıca konulduğunu iddia eden yaklaşımın sahipleri, bu alanda çalışanları da -özellikle felsefe alanında çalışanları- tamamen farklı bir kategorizasyon içinde değerlendirmektedirler. Fakat burada şöyle bir yaman çelişki daha vardır.

Felsefeye ve İlahiyyat'a kavram ve kurum olarak bu şekilde saptırıcı anlam yükleyen zihniyet, yuakarıda örneklerini verdiğim her alana aynı şekilde saptırıcı anlamı yükleyip heme akla gelebilecek her alanı işlevsizleştirebileceklerdir.

Bir yaman çelişki daha. Felsefe dahil bazı alanlarda işlevsizleştirme ve itibarsızlaştırma eğilimi ve eylemi içinde bulunanlar, kendi düşünce, anlayış, ahlak ve tutum içinde olan bazılarının bu alanlarda görev yapmaları söz konusu olduğu zaman da alanı kullananları ve felsefe yapan, felsefe çalışması içinde olanların farklı noktalardaki zihin yapıları, memleketleri, milliyetleri, ilgi ve alakalarını gözönünde bulundurarak tavır takınma noktasına gelebilmektedirler. Yani kendileri gibi düşünen ve olanlar bu çalışmaları yapmış,  bu alanları doldurmuş ve bu alanlarda istihdam edilmiş olsalardı sorun olmayacaktı, sorun olmak şöyle dursun, aliyyu'l-âlâ bir durum olmuş olacaktı. Bu da başka birilerinin, "felsefe çalışma" ile "inançtan çıkma", "insanı tanınmaz hale getirme" orantısı kurma konusunda seviye(sizliğ)yi göstermesi açısından manidardır. Yani meselenin, insani, şahsi, ekonomik, mahalli, milli vb. boyutlar açısından ele alınmasını da ihmal etmemeyi ve dolayısıyla ortadaki ironiyi göstermesi açısından önemlidir.

Son bir not, felsefe ile ilgilenmenin ve çalışmanın modernlik güdümünde olduğunu ve böyle olduğunda da sorunlar içerip gelenekle çelişki ve çatışmaların yaşandığı tezini gelenek adına ileri sürenlerin, dış tavır ve tutumları, yaşayış ve teknoloji kullanma ve önlerindeki yaşantıyı "eğitim-öğretim- yeme-içme-ticaret vb. dahil" tavizsizce modernlikten yana kullanma ve harcama yönünde gerçekleşmekte, tezleri ile çelişen hayatlar kurma noktasında tezlerini savunmaları noktasında gerçekdışı örnekler olarak ve "zihinsel fikri gelenek" (ideal-ütopik tradition) ve "gerçekleşen modern yaşantı" (reel modernite) çelişkisi olarak zihin kamaştırmakta ve bunların tanınmaz kişiler haline mi geldikleri yoksa zihinsel numaralarla fiziksel numaralar mı saydıkları konusunda şaşkınlık oluşturmaktadır.

Umarım sorudan kasdettiğiniz cevaba yakın bir metin oluşmuştur da "saptırıcı çelişkiler"le örnekler vermiş olma çelişkisini de göstermemişimdir.

Soru sorulmaya muhatap görüldüğüm için ayrıca sonda da olsa teşekkür ederim.

20.09.2013 Bayram DALKILIÇ          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder