7 Eylül 2013 Cumartesi

İLAHİYAT İDEOLOGLARININ HAYALİ

İlahiyat ideologlarının büyük hayalidir. 
Bu noktada büyük hayalleri ve yetkileri olduğunu sanan herkes hemen bir "halkla kucaklaşma formülü" bulur. 
Bu formüllerin başında, İlahiyat hocalarını kürsüye-minbere çıkarmak gelir. 
Rektör adayları, siyasetçiler ve alt düzey bürokratlar bunların başında gelir. 
Kendi kafası çalışmıyorsa, eline tutuşturulan bir kağıtla hemen hemen karşına çıkar, 
yönetime geldiğinde imkanlar hazırlayıp İlahiyatçıların halkla kucaklaşmasını sağlayacağını, 
kürsülere çıkarak halkı aydınlatma imkanı vereceklerini sıralar durur. 
Tıpçı, Hukukçu, Teknik Bilimlerci olur bunların çoğu. 
Onlara soruyoruz: 
"Sayın hocam siz, köylere sağlık taramasına gidip aşı yaparak halkla kucaklaşmayı; 
evlilik törenlerinde, nikah kıyıp halkla kucaklaşmayı;
mahalle kahvelerine gidip kırık masa ve sandalye bacağı tamir ederek halkla kucaklaşmayı düşündünüz mü hiç?
Yüzünüze anlamsız, soğuk bakışlar! 
Kendi bilim adamı ve büyük kişiliktir ya! 
Böyle bir soru ve tepki beklemez. 
"Allah razı olsun, sizden önce hiç kimse böyle bir imkan hazırlamayı akletmemişti. Harika olur. Dua da alırsınız" diyeceksiniz. 
Bunu bekler. 
Sen bilim adamı değilsindir, halkla kucaklaşacak, imam-hatibin, müftü-vaizin yaptıklarını/yapacaklarını, onların görevlendirmesiyle yapacaksın. 
Bunları İlahiyat hocaları yapacaksa; müftü-vaizler işsiz kalır mı? 
Ne alaka? Müftü önerisi, görevlendirmesi, Dekan-Rektör izin vermesi, Vali oluruyla ancak bunu yapabilirsin. 
Büyük onur ve lütuftur. 
İlahiyat bilimi mi? 
Ne bilimi? 
Ne yapacaksın bilimi? 
Halkla kucaklaşacaksın. 
Ya halk kucaklamak istemiyor, kucaklamıyorsa!
06.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder